Lisedeki gençlik sorunlarını gece gündüz ders çalışarak, test çözerek, sınavlara hazırlanarak geçirmeye çalışmaktır.
Üniversite sınavında başarılı olup aileni sevindirmek, o yaz mutlu ve gururlu bir tatil yapmak ama bunun gençliğinin ilk ve son tatili olduğunu bilmemektir.
Tıp fakültesine başlayıp da temporal kemiğin üzerindeki ezberlenmesi gereken 40 küsur Latince terimi görünce korkmak, ama yılmadan çalışmaya alışmaktır.
Dünyada hiç kimsenin kullanmadığı bir dilin gramer kurallarını öğrenmek zorunda olmaktır.
İlk kadavra dersinde ölümün soğuk yüzüyle karşılaşıp bir anda olgunlaşmaktır.
Gençliğini kitaplar arasında uyumamaya çalışarak geçirmek, yatağı özlemenin ne demek olduğunu anlamaktır.
Hocalarından daima yeteri kadar çalışmadığının, bir şey bilmediğinin fırçasını yemektir.
Stajlarda ilkokul mezunu hasta bakıcılar tarafından çırak muamelesi görmektir.
Hemşirelerden iğne yapmasını öğrenirken küçümsenmektir.
Hastalardan sorularına cevap alamamak, adam yerine konmamak, sonra da hoca gelip “Hastanın nesi var?” diye sorduğunda herkesin içinde cevap verememenin utancını yaşanmaktır.
Nöbetlerde asistanlara, hemşirelere odacılık, hizmetçilik etmek, onlar uyuyunca koridorlarda ne yapacağını bilemeden, uykusuz pineklemektir.
Derslerde yorgunluktan göz kapaklarının taşınamaz ağırlığı altında ezilmektir.
Ara sıra arkadaşlarınla dışarı çıktığında koltuğunun altında kalın kitaplar taşımak zorunda kalmaktır.
Mecburi hizmet zorunluluğundan dolayı mezun olacağına sevinememek, hatta üzülmektir.
Mezun olduğun halde mecburi hizmete gitmezsen diplomanı alamamaktır.
Başka mesleklerde olmamasına rağmen neden mecburi hizmete gitmek zorunda olduğunu anlamamak, derdini kimseye anlatamamaktır.
Mezuniyet töreninde hiç tanımadığı insanlara yardım etmeye yemin etmektir.
Üniversite sınavında en başarılı “yüzde bir” dilimine girebilerek başladığın ve altı yıl gece gündüz çalışıp, en zor eğitimi başardığın halde mezun olunca “pratisyen doktor, bir şeyden anlamaz” anlayışına muhatap olmaktır.
Tıp fakültesi boyunca yüzlerce sınava girdikten sonra, daha girilecek bir sürü sınavın daha olduğunun bilincinde yaşamaktır.
Gençliğini ders çalışarak geçirdikten sonra daha önünde ders çalışarak geçirecek çok uzun yılların olduğunu bilmektir.
Evlenme planlarını gireceğin sınavlara göre yapmaktır.
Kendi düğününe zamanında yetişememe korkusu yaşamak, yorgunluktan kendi düğününde oynayamamaktır.
Kendin gibi bir hekimle evlenmek ve mutlu olmaya vakit bulamamaktır.
Balayı yapamamak, düğünün ertesi gün nöbete gitmektir.
Eşinle aynı yastığa baş koyabilmeyi özlemektir.
Eşin doğum sancıları çekerken hiç tanımadığın bir annenin doğumunda bulunmak zorunda olmaktır.
Kendi çocuğun ateşler içinde yanarken hiç tanımadığın bir başka çocuğun ateşini düşürmek için gitmek zorunda olmaktır.
Eşin ve çocuklarının seni özleyip hastaneye ziyarete gelmesidir.
Çocuklarının ne kadar da hızlı büyüdüğüne şaşırmaktır.
Başkalarının şikayetlerini sabırla dinlemek ama şikayet etmemektir.
Pazar sabahı sıcacık yatağında uyurken hiç tanımadığı insanlar tarafından uyandırılmak ve sinirlenmeden çağırıldığın yere gitmek zorunda olmaktır.
Gittiğin yerdeki sinirli hasta yakınlarının tacizine katlanmak zorunda olmak, bazen de öldürülmektir.
Elindeki imkanlar yetersiz olması dolayısıyla çaresizlik içinde kıvranmak, hastadan daha fazla acı çekmektir.
Tatile giderken yolda gördüğün kazaya durmak zorunda hissetmek, durunca çaresiz kalmak, durmayınca vicdan azabı çekmektir.
Tatilde bile başkaları tatilin tadını çıkarsın diye çalışmak zorunda olmaktır.
Uçak yolculuğunda anons edildiğinde “ben doktorum” diye cevap vermek zorunda olmak, uzmanı olmadığın halde bir hastaya müdahalede bulunmak zorunda kalmak, sonra da bir şey yanlış giderse mahkemede suçlu sandalyesine oturtulmaktır.
Yıllarca en iyi okullarda okuduktan sonra uzman olacağım deyip bir ustanın yanına çırak olarak girmek zorunda olmaktır.
Daima kendini yetersiz bulup, daha çok uzman olmak zorunda hissetmektir. 40 yaşına gelmiş liseden sınıf arkadaşın koca bir şirket yönetirken jürilerin önünde ter döküp sınav korkusu yaşamaktır.
Bir konuda uzman olup her konuyu bilmek zorunda olmaktır.
Çok okuduğun halde hiç okumayanlara hizmet etmek zorunda olmak, bunu yaparken de gocunmamaktır.
Herkesin şikayetini dinleyip, onlara çare arayıp şikayet etmemektir.
Başkasının hayatını kurtarmaya çalışırken kendi sevdiklerinin cenazesine yetişememek ve bu yüzden ölene kadar üzülmektir.
Zordur hekim olmak. Zordur ama, o zorluğa karşılık en büyük mesleki tatmindir.
İnsanların hayatlarını emanet ettiği mutemet olmaktır. En çok dua almaktır acısını dindirdiğin insanlardan.
Kendinden yaşça büyük, kat be kat zengin insanlardan hatta kendi aile büyüklerinden saygı görmektir.
Yaptığın işin çektiğin yorgunluğa değmesinin huzurunu yaşamaktır. Başkalarının bilmediğini bilmektir. Başkalarının yapamadığını yapmaktır. Başkalarının anlamadığını konuşmaktır.
Yaşlı teyzelerin, küçücük çocukların son umudu olmaktır. İnsanların hiç unutamadığı anılarının unutulmaz bir parçası olmaktır.
Hekim olmak ALİM olmaktır.
Hekim olmak kendine HAKİM olmaktır.
Hekim olmak hem HADİM, hem EFENDİ olmaktır.
Hekim olmak; “HİKMET” ehli, “Yaradan’ın gizli sırlarının bilgesi” olmaktır.
Hekim olmak ölürken “zordu ama yaşadığıma değdi” diyebilmektir.
Prof. Dr. Ahmet Sınav
SANKO Üniversitesi Rektörü