Yaşam ve Ölüm’e Dair

Yaşam ve Ölüm’e Dair

Doğumla ölüm arasındaki zamana yaşam diyoruz. Biri yaşamın
başlangıcı, diğeri ise son bulduğu nokta. Doğanın değişmez
yasasını biliyoruz: “Her canlı ölümü tadacaktır.”
Bunu herkes bilir, ancak bilmek başkadır, yakını ya da sevdiği
birinin ölümünü yaşamak başka…
“Yaşamak; başka bir boyutta, birçok şeyi anlamaktır.”
Ateş düştüğü yeri yakar derler. Bunu bir deyim olarak
duymuşuzdur. Sevdiğimiz bir insanı sonsuzluğa uğurladığımızda
ateşin düştüğü yer tam da “yüreğimizdir.” Ölüm acısı, ıstırap,
keder, üzüntü … adını ne koyarsanız koyun, ölümün ardından ilk
zamanlar hissedilen duygu, yüreğe düşen “kor gibidir”.
Kalbin her atışında , bu kor adeta damarlar aracılığıyla bütün
vücuda pompalanır ve geçtiği yeri kavurur.
Şiddeti, yaşanma şekli, yoğunluğu, ifade biçimi her bireyde farklılık
gösterse de ölüm insan yaşamında şok edici bir deneyimdir. Giden
kişinin bizim yaşamımızdaki anlamı oranında farklı dozlarda
deneyimlediğimiz…
Ölümün varlığı biliniyor da, sevdiğinin ölümüne hazırlık yapılamıyor.
Mantık bazı göstergeleri kabul etse de, yürek direniyor. Her ölüm
kendine göre erken, her ölüm üzücüdür. Ve de “ölüm anı”sözün
bittiği yerdir. Birçok şey yapılmış olsa da “hiç birşey yapamamış”
gibi hissetmek, insan olarak çaresizliğin bir göstergesidir. Hekim de
olsanız ve kollarınızda uzanan babanız da olsa “yapabileceklerinizin
sınırlı ” olduğunu gösteren, her şeyin anlamsızlaştığı bir an…
Yaşanılan ilk şoktan sonra sorgulama, suçlu arama, kabullenmeme,
keşkeler sarabilir insanı. Sanki farklı bir şeyler uygulansa yaşayacakmış,
yapılması gereken başka şeyler olabilirmiş, ne yapılırsa yapılsın bir şeyler
eksik kalmış gibi hissetmeler…
Aslında hissedilen o eksiklik “bizim için anlamlı olan insanın” gidişinin
yarattığı boşluktur. Bu boşluğun kapanması için en değerli yardımcılar;
zaman, sevgive ilgi ile birlikte, bireyin duygularını bastırmadan “ölüm
acısını kendi doğasıyla uyumlu olarak yaşaması” dır.
Acısını yaşayan yakınlara, çevredeki dost ve arkadaşların yapabileceği en
iyi destek gösterecekleri “anlayış ve hoşgörü” dür. Her insanın ölüm
acısını hissetme biçiminde farklılıklar olduğu gibi, bunu yaşama ve
duygularının dışa vurumundada farklılıklar olabileceği kabul edilmelidir.
Mümkünse; ağlaması, ağlamaması, konuşması ya da konuşmaması
konusunda ısrarcı olmamak ve bu süreçte yanında olmak kadar ara
ara yalnız kalma isteği de karşılanmalıdır.
Çünkü bu yaşanması gereken doğal bir süreçtir. Bastırılmadığında duygu
ve düşünceler süreç içinde değişme özelliği gösterirler. Duygu durumunun
yoğunluğu zaman içerisinde azaldıkça; şok, inkar, sorgulamanın yerini olayı
daha bir kabullenmealacaktır.
Kabullenmenin gerçekleşmesinde bireyininançları ve o kişiyle ilgili
yaşanmışlıkların faturası büyük önem taşımaktadır. Yapamadığı ya da
gerçekleştiremediğibir duruma takılmak bireyi vicdanen çok rahatsız eder.
Böyle şeyler olsa bile, artık buna takılmanın bir önemi var mıdır?
Buna takılmak yerine yaşanan birçok güzel anıyı anımsamak ve onları
dile getirmek“iyi ki yaşamışız” denilen anıları çoğaltmakinsanın
yüreğine bir parça serinlik verecektir.
İnsanlar olarak o kadar güzel özelliklerle donatılmışız ki, şükürler olsun.
Sürekli gelişim içerisinde olmamız ve yeni duruma uyum sağlama
becerimiz bunlardan ikisi. Doğuştan sahip olduğumuz bu özelliğimizi
çocukluğumuzda doğallıkla yaşıyoruz . Düşen bir çocuk ağlıyor, ancak
o sırada gerçekleşen başka bir olaya kahkahalarla gülebiliyor.
Ölümün ardından, her şeye rağmen yaşamın sürdüğü ve bizim de
buna uyum sağlama becerilerimizi yeniden ortaya koyacağımız bir
dönem başlıyor. Çünkü doğanın anayasası böyle yazılmış ve bize de
bunu kabul etmek ve yaşama yeniden devam etmek düşüyor.
Ölümün bize kattığı yeni deneyimlerle, daha bir olgunlaşarak, farklı
duygu ve düşüncelerle, başkalarını suçlamadan, kendi yapacaklarımıza
odaklanarak, yaşama daha farklı bir anlam yükleyerek ve başka bir
gözle bakarak…
Gidenlerin anısına ve kendimiz için hedefimiz bizim için son gün
gelinceye dek “elimizden gelenin iyisini yapmak” bir seçim olabilir.
Bir amaca bağlanmayan ruh yolunu kaybeder (Montaigne – Denemeler)
sevdiğim bir sözdür.
Kendinize uygun bir yaşam amacı benimseyerek, bu yönde çalışmak,
yeniden yaşama tutunurken içsel bir güç oluşturacaktır.
Gidenleri sevgiyle, saygıyla uğurlarken, kalanlara da sabırlar diliyoruz.

Bu yazıyı paylaş

Profesyonel Destek İçin

Bize Ulaşın

Online Seans Talebi