İletişim ve frekans deyince, aklıma radyo dinlediğimiz çocukluk günlerimiz geldi. Televizyonun henüz olmadığı zamanlar, hani denir ya
“hey gidi günler hey”…
“Arkası yarın” Radyo tiyatroları…
Çok meraklıydım, heyecanla saatini bekler ve soluksuz dinlerdim onları. Çevremde olup biten herşey dururdu benim için ve ben o oyunların içinde olurdum adeta. Kulağımı (aslında tüm benliğimi)radyoya verirdim, içinde bulundukları ortamı gözümde canlandırırdım, bunu daha iyi yapabilmek için gözlerimi kapatarak dinlediğimi anımsıyorum. Kendimi onların yerine koyar, konuşan her karakterin sesi ve söyleme şeklinden nasıl bir duygu içinde olduğunu keşfetmeye , yaşadığı hisleri anlamaya çalışırdım.
Bir de babaannemin hayatından kesitleri anlattığı hikayeler …
Nasıl bu kadar çok şey bilebiliyor? diye kendime sorarak büyük bir hayranlıkla dinlediğim zamanlar…
Çocukluğumda yapmaktan keyif aldığım bu etkinliklerden ( öykü ve oyunlardan) ne çok şey öğrendiğimi şimdi farkediyorum; dinleme, anlama , empati, imgeleme vb. etkili iletişim becerileri!...
İletişimde titreşim ve frekans çok önemli gerçekten. Her insanın yayın yaptığı bir iletişim frekansı var, mesajlarını verdiği ve aldığı… Bu frekanstan gelen veriler daha doğru, daha güvenilir ve daha bildik geldiği için kişi, iletişimde bu frekansı tercih edenlerle kolay iletişim kurar. İşte bu yüzden, bireyle uyumu yakalamak için frekansını tutturmayı başarmak gerekir.
Peki, zor mudur frekansı yakalamak?
Aslında kolay; öncelikle farkındalık ve frekansı yakalama isteği olacak. Dikkatinizi o kişiye yöneltmeniz , tabii bir de iletişim becerilerinizi geliştirmeniz…
Frekansı yakalamak; iletişim dansında uyumu sağlayan ilk adımdır. İçinizdeki sesi susturursunuz, partnerine güvenir, müziğin ritmini yakalar, bütün varlığınızla kendinizi dansın büyüsünü hissetmeye bırakırsınız.
Hangi ayağınızı, hangi kolunuzu oynatacağınızı, hangi yöne döneceğinizi sorgulamaksızın, sadece anın tadını çıkarırsınız ve
frekansların uyumuyla iletişim dansında doyumu yakalarsınız…